16 Ocak 2023 Pazartesi

KORKU EDEBİYATI

  KORKU  EDEBİYATI

 Korku edebiyatını kısaca okuyucusunu korkutmaya çalışan bir tür olarak ele alabiliriz. Genellikle korku unsuru, şeytan veya onun türevleri veyahut doğaüstü güçleri kullanarak anlatılır. Korku edebiyatı, Fantezi edebiyatı ve Bilimkurgu edebiyatı ile iç içe bulunur.

  Eski yazıtlarda da korkuyu görmek mümkündür. Bu yazıtlar, destanlar sonradan modern korku yazarları tarafından işlenmiştir. Buna güzel bir örnek: Sümer mitolojisinin H.P. Lovecraft tarafından işlenip Cthulhu Mitosunun yaratılmasıdır. Babil, Hindu, Çin ve Japon destanlarında korkunç bölümler, unsurlar bulmak mümkündür.

   Modern korku edebiyatı 18. ve 19. yüzyılda yazılan gotik romanlarla ün kazanmıştır. Frankenstein korku edebiyatının mihenk taşlarından biridir. Dracula'da 19. yüzyılın sonlarında ortaya çıkmış ve günümüze kadar saygınlığını korumuştur.

   Korku edebiyatı diyince, birçoğumuzun aklına Edgar Allan Poe ve H.P. Lovecraft'ın gelmesi çok normaldir. Çünkü bu iki yazar korku edebiyatının babaları, ustaları olarak anılır. Edebiyat tarihine altın harflerle yazılmışlardır. Kanlı harflerle dersek belki daha uygun olur.

   Amerika'da 1920 ve 1930'lu yıllarda korku edebiyatı daha büyük bir kitleye ulaşmayı başarmıştır. Weird Tales adlı dergi o zamanların en ünlü dergisidir ve Lovecraft'ın birçok öyküsünü yayınlamıştır. Tabi Weird Tales'dan başka daha küçük dergiler de olmuştur; ama onun kadar büyük bir üne kavuşamamıştır.

   Günümüzün korku edebiyatı ustası hepimizin bildiği gibi Steven King'dir. Onlarca romanı, birçok öykü ve senaryosuyla kendini korku edebiyatında kanıtlamıştır.

    Türkiye'de korku edebiyatı daha yeni yeni gelişmektedir. Fakat daha diğer ülkelere göre çok geri durumdadır. Buna karşın korku edebiyatı için ülkemiz hazinelerle doludur. Cin hikayelerini, halk söylencelerini bir düşünsenize!                                                                                                                                                                                                                              KORKUNUN EFENDİLERİ

H.P. Lovecraft (Deliliğin Dağlarında, Cthulhu'nun Çağrısı, Cadı Evinde Rüyalar, Yabancı...)

Edgar Allen Poe (Oval Portre, Morgue Sokağı Cinayeti, Kuyu ve Sarkaç...)

Mary Shelly(Frankenstein)

Anne Rice(Vampirle Konuşma)

Clive Barker(Everville)

Stephen King(Hayvan Mezarlığı, Tılsım, Kara Kule, O...)                                                                         H.P LOVECRAFT

    Amerikalı yazar H.P. Lovecraft 20. yüzyıl gotik edebiyatının en önemli temsilcisidir. Ortaçağın doğaüstü hikayelerinden Aydınlanma Çağı'nın ilk kara kitaplarına, oradan Horace Walpole, Ann Radcliffe, Charles Robert Maturin'e ve Marry Shelley'e kadar yükselen bir seyir izleyen gotik edebiyat Edgar Allan Poe ile zirveye çıkar. Bu mirası 20. yüzyıla taşıyan en büyük isim ise Lovecraft'tır. 


     Howard Phillips Lovecraft 20 Ağustos 1890'da Providence, Rhode Island'da doğdu. Pek çok ünlü fantazi/gotik yazarı (Robert E. Howard, Ramsey Campbell) gibi psikolojik sorunları olan bir ailenin ve oğluna aşırı düşkün hastalıklı bir annenin gözetimi altında toplumdan kopuk ve içine kapanık büyüdü ve bu durum hayatının sonuna kadar sürerek onu etkiledi. Başlarda, onu titizlikle yetiştiren ve üzerine titreyen annesi akıl hastalığı ilerledikçe ona sürekli çok çirkin olduğunu ve çevresine onun fiziksel görüntüsünden utandığı için insan içine çıkmak yerine kitaplara gömüldüğünü söyledi. Kader bu ki psikolojik sorunları olan anne ve babası aynı akıl hastanesinde öldüler. Okuldan sağlık problemleri yüzünden genç yaşta ayrılan Lovecraft, kendini kötü şiirler yazmaya ve amatör gazeteciliğe adadı. Birçok yayın organında ırkçılığı savunan ve kraliyet yanlısı yazılar yazdı fakat zamanla ırkçılık yanlısı görüşlerinden uzaklaşarak zıt bir politik görüşü benimsedi. (Son dönem öykülerinde bu etki açıkça görülür.) Bu arada pek çok kişiyle mektuplaşmayı sürdürdü.Öldüğünde geride yüz binden fazla mektup bırakmıştı ve yüzyılın en önemli mektup yazarlarından biriydi.


     Öyküleri 20'li ve 30'lu yıllarda Weird Tales ve benzeri pulp korku dergilerinde yayınlanmaya başladı. Bu akımın pek çok ünlü yazarıyla (Robert Bloch, Robert E. Howard, Clark Asthan Smith) dost oldu ve kendisine ölesiye bağlı, küçük ama sağlam bir arkadaş çevresi edindi. 1924' te bir Yahudi olan Sonia H. S. Greene ile evlendi, ancak kısa süre sonra ayrıldılar. Lovecraft, yaşamını yoksulluk içinde, değersiz yazarlar için ?hayalet yazarlık' yaparak sürdürdü. Öykülerine hiçbir zaman güvenmedi ve en sonunda, tarzında oldukça başarılı olmasına rağmen, bu işi beceremediğine karar verdi. Yaşamı boyunca hiçbir öykü kitabı basılmadı. Bir dostu bunu denedi ama mali sorunlar yüzünden ancak 150 tane satabildi. 1937'de bağırsak kanserinden öldüğünde ardında 51 öykü bırakmıştı.



     Lovecraft, ?Weird Tales' in Robert E. Howard ve Clark Asthan Smith ile birlikte üç silahşörlerinden biriydi.
     Lovecraft'ın öykülerini değerlendirirken, yaşamındaki tuhaflıkları gözönünde bulundurmak gerekir. Her şeyden önce Lovecraft'ın, içinde çelişkiler barındıran bir insan olduğu unutulmamalıdır. Örneğin belli bir döneme kadar ırkçılığı savunan Lovecraft, daha sonra bir Yahudi'yle evlenmiş ve birçok Yahudi dost edinmiştir ve bu dostlarıyla birbirlerine aşırı bağlılıkları göze çarpar. Bunun dışında gündüzleri uyuyup, geceleri yaşayan bir bedene, çok iyi çalışan bir beyne ve son derece güçlü bir hafızaya sahipti. İki yaşında alfabeyi öğrenmiş, üç yaşında okumaya başlamıştır.


     Öykülerine değinilecek olursa: Lovecraft'ın öykülerini başarılı kılan, anlatım tarzı ya da tekniğinden çok, yarattığı dünyaların orjinalliğidir. Gotiğin o gizemli, kasvetli, donuk havasını başarıyla canlandırabilmesinin yanısıra, mood'larına kendisine ölümünden sonra büyük ün kazandıracak o sinsi, tüyler ürpertici dehşeti de eklemiştir. Lovecraft herşeyden önce bir mit yaratıcısıdır. Lovecraft'ı çağdaş korku edebiyatının ustalarının gözünde erişilmez yapan nitelik, onun bir ?evren kurucu' olmasıdır.


     Çocukluğunda Arap gizemciliğine ilgi duymuş, gençliğinde astronomi ile ilgilenmiş ve yazarlığı sırasında ?Cthulhu Söyleni' ni yazmıştır. ?Cthulhu Söyleni' ne ait öyküleri on üç tanedir.


     Günümüzde H.P. Lovecraft'ın yarattığı Cthulhu Mitosu dünyanın her yerinde bir çok hayranı tarafından yaşatılmaktadır.                                                                                                                                                                   EDGAR ALLEN POE

Edgar Allan Poe (Boston 19 Ocak1809 - Baltimore 7 Ekim1849) Amerikalı yazar ve şair. Kendisi Amerikan Romantik Akımı'nın öncülerinden biridir. ABD'nin ilk kısa hikaye yazarlarından olan Poe modern anlamda korku, gerilim ve polisiye türlerinin de babasıdır. Bugün birçok kimse tarafından ABD'nin ilk büyük yazarı kabul edilse de Poe hayattayken sık sık küçük düşürülmüş ve yanlış anlaşılmıştır.

Her ikisi de profesyonel oyuncu olan, üç çocuklu David ve Elizabeth (Arnold) Poe'nun ikinci çocuğu olarak dünyaya geldi. Doğduktan bir yıl sonra babası evi terk etti. Ertesi yıl annesi veremden öldü ve Richmond, Virginia'dan İskoç tütün tüccarı John Allan kendisini yanına aldı. Ortanca adı Allan buradan gelir.

1815'te Allan'ın ailesiyle İngiltere'ye gitti ve Londra va Richmond'daki özel okullarda okudu. Öğrenciliği sırasında tanıştığı alkol ve kumar, yaşımını altüst etti. Kendisinden daha ünlü olan eşinin gölgesinde kaldı.

1820'de Virginia'ya geri döndü. Virginia Üniversitesi'ne kaydoldu ama burada sadece bir yıl kaldı. Bu dönemde kumar borçları yüzünden manevi babasıyla arası açıldı.

Önceleri başarısız fanzin denemeleriyle başladığı edebiyat yaşamı, 1832'de Saturday Courrier'da basılan beş öyküyle ve 1833'te Baltimore Saturday Visiter tarafından düzenlenen yarışmada "MS. Found in a Bottle" (Şişede Bulunan Elyazması) adlı öyküsüyle birinciliği kazanmasıyla devam etti. 1843'te, Godey's Lady's Book'ta yayımlanan "The Visionary" adlı öyküsüyle adı ülke genelinde duyulmaya başladı.

Düzyazılarından başka, ustaca kurgulanmış ve yazılmış "The Raven" (Kuzgun) başta olmak üzere, "Annabel Lee" ve "To Helen" (Helen'e]) adlı şiirleriyle de tanınan Poe 7 Ekim 1849'da öldü.

Charles Baudelaire'in "Çağımızın en güçlü yazarı..." dediği Poe, yazdığı özgün metinlerle birçok yazarı derinden etkiledi. Gerçekten de, ondan başka hiç kimse yaşamın ve doğanın istisnalarını daha büyülü anlatamadı.

Ayrıca edgar allan poe babasıyla hiç anlaşamayan bir yazardır ve eserlerinde babasıyla olan çatışmalarına rastlarız.Tam olarak bilinmese de babası tarafından cinsel tacize uğradığı eserlerinden anlaşılmaktadır.Babasına olan düşmanlığını babasının İspanyol oluşundan dolayı İspanyaya karşı görüşlerinden anlıyoruz.

Başlıca yapıtları: Dedektif Auguste Dupin Öyküleri,Oval Portre,Morgue Sokağı Cinayeti,Usher Evinin Çöküşü,Altın Böcek

Ayrıca birçok şiiri bulunmaktadır.

 Ryan's Inn adlı bir meyhanede kötü bir halde bulunduktan 4 gün sonra, 7 Ekim 1849 günü Baltimore'daki hastanede öldü, öldüğünde 40 yaşındaydı. 8 Ekim günü Westminster Presbiteryen Mezarlığı'nda kkendisi için düzenlenen cenaze törenini Rahip William T.D. Clemm yönetti. Törene yalnızca 4 kişi katılmıştı. Ölüm olayı ve nedenleri ile ilgili çok çelişkili ve anlaşılmaz raporlar hazırlanmıştır. Yıllar geçtikçe kendisini tanıyan ve tanımayanlar tarafından ortaya atılan kuramlar ve söylentiler arttı. Hala ölümünün arkasında ki gerçekler bilinmemektedir...                                                                                                                                       

STEPHEN KING


Stephen Edwin King 1947'de Maine, Portland'da, Donald ve Nellie Ruth Pillsbury King'in ikinci çocukları olarak dünyaya geldi. Stephen; anne ve babasının o henüz emeklemeye başladığında boşanmasının ardından, kardeşi David ile annesinin yanında kaldı Çocukluğunun bir bölümü Indiana ve Connecticut'ta geçti.


Stephen ve kardeşi David annelerinin Maine'deki aile bireylerini sık sık ziyaret ediyorlardı. Stephen on bir yaşına geldiğinde anneleri, çocuklarını daha iyi yetişeceklerini düşündüğü Maine'e geri getirdi. Aynı zamanda çok yaşlanmış ve bakıma muhtaç olan anne ve babası Guy ve Nellie Pillsbury'nin bakımını da üzerine aldı. Bu arada ailenin diğer bireylerinden de mali destek alıyordu.

Korku edebiyatı ile ilk kez "Weird Tales" ve "Startling Stories" gibi dergilerle tanışan King, bu tür hikayeler yazarak para kazanmayı o zaman aklına koymuştu. Yayınlanıp para kazanamayan ilk hikayesi "Mezar Soyan Bir Yeniyetmeyim", 1963 yılında çıktı. Hikayenin ismi "Yarım Bir Korku Dünyası"na çevrilerek yayınlandı. Konusu ise solucanlar büyüten ve yanında çalıştırdığı bir genci taze gömülmüş ölüleri topraktan çıkartmaya zorlayan bir bilim adamı üzerineydi.

Stephen, Durham'da dilbilgisi okuluna ve ardından Lisbon Falls Lisesi'ne devam etti ve 1966'da mezun oldu. Üniversitedeki ikinci yılında okul gazetesi "The Maine Campus"te, haftalık bir köşe yazmaya başladı. Aynı zamanda öğrenciler arasında oluşturulan senatoda da aktif bir öğrenciydi. Orono Kampüsü'nde Vietnam Savaşının anayasaya karşı olduğunu savunan arkadaşları ile birlikte gösterilere katıldı. 1970 yılında Maine Üniversitesi'nden mezun olan King, artık İngilizce eğitimi verebilecek düzeydeydi.

1969 yılında "Cam Zemin" adlı ikinci hikayesini sattı. Ayna kaplanmış tabanlı ve gizli kütüphanesi olan hortlaklı bir evle ilgili hikayede, King'e göre kötülüğe ilk meyili ortaya çıkmıştı.


Orono'da Maine Üniversitesi Kütüphanesi'nde tanışmış olduğu Tabitha ile 1971 yılının Ocak ayında evlendi. Henüz öğretmen olarak bir iş bulamadığı için, eşi ile hayatlarını bir çamaşırhaneden işçi olarak elde ettiği maaş ve erkek dergilerine arada sırada sattığı kısa hikayelerden kazandıkları para ile sürdürdüler. "Şövalye ve Züppe", "Hapishane" gibi kısa öykülerle para kazanan King, ailesine zar zor bakabiliyordu.


Çamaşırhanede çalıştığı dönemde iş arkadaşlarından biri, daha sonra kitaplarından birine ilham verecek şekilde, mengeneye düşerek iki elini birden kaybetti ve yerlerine birer kanca taktı. King arkadaşını şöyle anlatıyor : "Her zaman beyaz bir gömlek ve kravat takardı. Kravatın düğümünü nasıl ustalıkla bağladığını merak ederdik. Tuvalete gittiğinde bir kancasını sıcak suya, diğerini soğuk suya sokar, arkanızdan yaklaşıp kancalarını boynunuza geçirdi. Bu onun küçük şakasıydı."


Stephen, erkek dergilerine ilk satışını üniversiteden mezun olduktan hemen sonra yapmıştı. Evliliğinin ilk yıllarında bu dergilere hikayeler satmayı sürdüren yazarın bu eserlerinden bazıları, daha sonraki yıllarda yayınlanan "The Nightshift Collection" kitabında ve diğer toplama kitaplarında yayınlandı.


1971 yılı sonbaharında Stephen, Maine Hampden Yüksek Okulu'nda İngilizce dersleri vermeye başladı. Akşamüstleri ve hafta sonları kısa öykülerini yazmayı sürdürüyor ve romanları üzerinde çalışıyordu.


1973 yılı ilkbahar aylarında, Doubleday& Co., ilk romanı "Carrie"yi yayınlamayı kabul etti. Aynı yılın anneler gününde, Stephen yayıncısından kitap satışlarından kazanacağı paranın onu artık geçindirebileceğini ve artık öğretmenliği bırakıp yazarlığı ana mesleği olarak görebileceğini öğrendi.


Evliliklerinin başından itibaren Maine Bangor'da yaşayan aile, Stephen King'in annesinin rahatsızlığı ile aralarına katılmasından sonra 1973 yılında Güney Maine'a taşındı. Kış ayları için Sebago Gölü kıyılarında bir ev kiralayan Stephen King, ikinci kitabı "Jerusalem's Lot"ı burada, evin garajında küçük bir çalışma odasında yazdı. Aynı dönemde annesi elli dokuz yaşında kanserden öldü.


"Carrie" 1974 yılı ilkbaharında yayınlandı. Aynı yıl King Ailesi, Colarado Boulder'da yaşamak üzere Maine'den ayrıldı. Burada kaldıkları bir yıldan kısa süre içerisinde Stephen King, "The Shining"i yazdı. Maine'a geri dönmeye karar veren aile, batı taraflarında göller bölgesinde bir ev satın aldı. Bu evde yazar, kurgusunun büyük bir bölümünü Boulder'da yapmış olduğu "The Stand"ı ve sonra "The Dead Zone"u yazdı.


1977 yılında ailesi ile birlikte üç aylık bir süre için İngiltere'ye giden ve orada kalan Stephen King, aynı yılın Aralık ayında Maine'e geri dönerek bu defa da Maine Lovell'da bir ev satın aldı. Burada yaz tatilini geçiren aile, yeniden taşınmaya karar verip Bangor yakınlarında Güney Orrington'da bir eve yerleştiler. King, böylelikle yazmayı sürdürebilecek, aynı zamanda Orono Maine Üniversitesi'nde yaratıcı yazarlık ve kurgu konusunda ders verebilecekti.


1979 yılında Maine Lovell'daki evine geri dönen aile, 1980 yılında Bangor'da ikinci kışlık evini aldı ve merkezde bulunan evini yazlık olarak kullanmaya başladı.


1999 yılının 19 Haziran'ı King için hayatının dönüm noktalarından biri oldu. Maine Lovell'daki evinin yakınlarında karşıdan karşıya geçerken, karavanının arkasında huzursuzlaşan köpeğini sakinleştirmek isteyen sürücünün kullandığı karavan altında kalan King, kaldırıldığı hastanede birbiri ardına üç ameliyat geçirerek sağlığına kavuştu ve 7 Temmuz günü taburcu oldu. Bir süre sonra da kendisine çarpan aracı satın aldı.


Aynı yıl, on sekiz senedir çalışmakta olduğu Viking Yayınevi'nden ayrılan King, Simon&Schuster ile anlaştı. Bu anlaşma karşılığı sekiz milyon dolarlık bir ön ödemeyi ve çıkacak kitabının satış gelirinin yüzde ellisini almayı yayınevine kabul ettirdi.


2000 yılına gelindiğinde bir ilke imza atarak sanal ortamda yayınladığı "The Plant" isimli romanını okurların internet üzerinden, sembolik bir ücret karşılığı (1 dolar) indirebilmelerine imkan verdi. 24 Temmuz'da internet sitesine hüc*m eden okurlar, romanın devam bölümlerini merakla bekliyor.


Soyu İrlandalılar ve İskoçlar'a dayanan King 6,4 uzunluğunda ve 200 pound ağırlığında. Kış aylarında genellikle sakal bırakmayı seven yazar, çocukluğundan beri gözlük kullanıyor. Korkularını; uçak korkusu, karanlık korkusu ve ailesi ile ilgili endişeler olarak adlandıran yazarın en büyük korkusu ise Alzheimer.


King'in kitapları ve beyazperde ile ilgili fikirleri ise şöyle: "Bir korku romanı, gerçek hayata yakın olmalıdır. Onun içinde olduğu hissedilirse korku verir. Kimse devlerden, canavarlardan korkmaz. Okuyucunun kahramanlarıma sempati duymasını istiyorum. Annem durmadan neden sürekli korkunç şeyler yazdığımı, örneğin neden sahibinin hayatını kurtaran sadık bir köpekten bahsetmediğimi soruyor. Ben de boğulan ya da donan, sonra sahibinin yakasını bir türlü bırakmayan bir köpeği tercih ettiğimi söylüyorum.


Filmlere gelince; onlara kitaplar kadar sıcak bakamıyorum. Kitaplar daha zengindir. İnsanların kişiliklerine, düşüncelerine nüfuz ederseniz, onlar için her zaman bir düş kurma alanı vardır. Film ise sadece gözünüzü dayayıp olup bitene baktığınız bir anahtar deliğidir. Bir kitabı ister ve alırsınız. İstemezseniz bırakırsınız. Ben yazmaya susadığım zaman okuyucu için değil, kendim için yazarım. Yıllar geçtikçe düşüncelerime güvenmeye başladım. Artık biliyorum ki benim ilgimi çeken, ötekilerin de ilgisini çekiyor."


Yazının günlük yaşamında büyük bir süreyi kapladığını söyleyen Stephen King, normal bir gününü ise şöyle özetliyor: "Sabah yediye doğru uyanırım, duş alırım, kahvaltı ederim ve günlük gazeteleri okurum. Sonra büroma çıkarım ve genellikle kimseyle konuşmam. Son yazdığım iki üç sayfayı okuyarak ısınmaya başlarım ve yazmaya dalarım. Günde yaklaşık sekiz sayfa yazarım. Ardından bunları gözden geçirir ve düzeltirim. Çıkış aldıktan sonra bir kez daha gözden geçiririm. Zaten böylece 13 saat geçer. Hepsi bu."


Yazarlık haricinde en büyük ilgi alanlarından biri de müzik olan yazar, Playboy'da yayınlanan ve rock 'n roll'un ölümü üzerine yazdığı bir yazının ardından kendisini arayan John Marshall isimli bir dj'in sattığı radyo istasyonunu satın almış ve halen bu radyodan müzik yayını yapıyor. Aynı zamanda "The Rock Bottom Remainders" adlı grupta gitar çalıyor.


Stephen King halen ailesi ile birlikte Maine'de yaşıyor. Naomi Rachel, Joe Hill ve Oqen Phillip adlarında üç çocuğu var.

Kaynak: Kara Kule Forumu

  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder